Thursday, December 6, 2007

Goatrance / Psytrance

Hindistan’ın batı kıyısında yer alan Goa 1960’lardan bu yana her dönem uzak bir gerçek, yakın bir mit oldu. Önceleri Hindu ve Müslümanların elinde olan bölge 60’lara kadar, 450 yıl boyunca Portekiz sömürgesiydi. Çağlar boyunca farklı medeniyetlerin kendi kültürlerini harmanladığı bu topraklar zamanla oldukça ilginç bir yer haline geldi.

Kuzey yarımkürede soğuk ve yağışlı, yer yer parçalı bulutlu geçen sonbahar-kış ayları, Goa’da musonların dindiği kuru ve sıcak mevsime denk geliyor. Birbirinden güzel plajlar, hoşgörülü bir halk, ucuz yaşam şartları, üstüne üstlük bir de marihuananın legal olması 60’lardan itibaren hippie gençliğini Goa’ya çekmeye başladı. 70’lerin ortasında Amerika’nın baskısıyla marihuana yasaklansa da mistik Goa’da oluşan büyülü ortam, yıllar boyunca her jenerasyondan kaybolmaya (ya da varolmaya) çalışan gençlerin cennet anlayışının karşılığı oldu. Goa’ya gelen ilk batılı gençler olan Sekiz Parmak Eddie ve arkadaşlarının hikâyeleri yıllarca dilden dile dolaştı. 60’lar boyunca Goa, hippie hareketine, rock ve özellikle de psikedelik rock kültürüne sahne oldu.

Goa Gil ve Goatrance Tarihine Giriş

Goatrance’in öncülerinden Dj Fred Disco’nun anlattığına göre 80’li yıllarda Goa’da hâlâ The Doors, Neil Young, Grateful Dead, Pink Floyd gibi rock grupları dinleniyordu. İlk dolunay partilerini gerçekleştiren öncü bir Goa Dj’i olan Goa Gil de 70’lerden beri Goa’da takılıyordu, fakat artık aynı müzikleri dinlemekten sıkılmıştı. Dünya ve müzik değişiyor, Goa ise bu değişimin gerisinde kalıyordu. Bu dönemde Dj Goa Gil; Nitzer Ebb, Front 242, Frontline Assembly gibi Electronic Body Music örneklerini Goa’ya getirdi ve bu tür Goatrance’in oluşumunda önemli rol oynadı. Birçok ülkeden insanın bir araya geldiği Goa’da gezginler arasında müzikal anlamda da sürekli bir alışveriş ve etkileşim söz konusuydu. Bölgede ağırlıklı olarak LSD kullanıldığından, çoğu LSD’ye meyilli olan gezginler doğal olarak, dünya üzerinde mevcut en tuhaf müzikleri de yanlarında getiriyorlardı. Goatrance, EBM’in yanı sıra trance, hardcore ve acid house gibi müzikal kaynaklardan beslendi. Alman techno, İngiliz hardcore ortamı; MFS, Gaia, Fax, Trigger gibi label’ların ortaya çıkışı ve bu müziklerin gezginler tarafından keşfedilip Goa’ya taşınması da türün gelişiminde etken oldu. Techno ve trance’in, 70’lerin hippie ve psikedelik kültürüyle birleşmesi; Hint kültürünün metaforları ve Goa’daki yaşamın renklerinin işin içine girmesiyle ortaya Goa mistisizmini taşıyan bir trance sound’u çıktı. Acid house’a özgü 303 davul makinalarının analog cızırtıları Goa’nın belirleyici özelliklerinden biri oldu. 4/4’lük beat ise Goatrance’te diğer türlere göre daha derinlerden geliyordu. Bitmek bilmeyen 303 melodileri 16’lık ve 32’lik ölçülerde değişiyor, evriliyordu. Hızı 120 ila 160 bpm arasında değişen Goatrance parçaları ortalama 135 bpm civarında dolaşıyordu. Taoizm, Hinduizm, Budizm, Kabala, Voodoo ve benzeri etkilerin yoğun olarak hissedildiği şarkıların sözleri ise mistik, spiritüel ve doğaya dair mesajlar içeriyordu.

Çok kültürlü bir doğrultuda ilerleyen Goatrance, tüm bu özelliklerine rağmen, ağırlıklı olarak beyaz orta sınıf gençleri tarafından üretilmeye devam etti. Goatrance prodüktörleri arasında Prana, Hallucinogen, Astral Projection, Juno Reactor, Total Eclipse, Bass Chakra, Kode 4, Black Sun, Insectoid, Masaray, The Auranaut, Sirius 2, Arcana, Shaktra, Miranda, Ayahuasca, Psychaos, Mandra Gora, Masa, Ree Kitajiima, Har-el Prussky, Nordreform Sound System, X-tron gibi isimler yer alıyordu.

Bugün o döneme dair Goa Gil, Ray Castle, Fred Disko ve Steve Psyko otantik Goa dj’leri olarak kabul ediliyor. Paul Oakenfold ve Sven Vaeth gibi ünlü dj’lerden de Goatrance’e el atanlar olmuşsa da bu yolun daimi yolcusu olmamışlar. Goa partilerinin asıl yıldızları ise meşhur olmayan, isimsiz, gezgin dj’ler. Dolayısıyla kendi camiaları içinde parlayan bu yıldızlar yıllar içinde sürekli olarak değişiyor, yerlerine yenileri geliyor.

Wonderland festivali, Almanya, Temmuz 2006.
fotoğraf: Joern Meisterjahn
©

Plak Yerine Kaset ve DAT

Rave kültürünün gelişiyle Goa’da günlerce süren partiler çağı başlamış oldu ve Goa sound’u 80’lerde belirgin hale geldi. Ray Castle gibi Dj’ler Goatrance parçalarının daha estetik biçimde mikslenebilmesi amacıyla remix’ler yapmaya başladılar. Diğer elektronik dans müziklerinin aksine Goatrance materyal olarak hiçbir zaman plağa dayalı olmadı. Gezgin yaşantısı, yükte ağır ve zor şartlarda dayanıksız olan plakların ve taşınması, bulunması çok da kolay olmayan dj pikaplarının kullanılmasına elverişli değildi. Plaklarıyla gelip Goa’da technonun kralı olmaya niyetlenen Sven Vaeth gibi Dj’ler kendi alanlarında ne kadar başarılı olsalar da Goa’da çoğunlukla başarısızlığa uğradılar. Kötü kayıtlı kasetler çalan Goa Dj’lerinin yakaladığı kimyayı, zengin plak arşivleri ve gelişmiş teknikleriyle dahi yakalamıyorlardı. Goatrance dj’lerinin ilk yıllarda kullandığı kasetler teknolojik ilerlemeler doğrultusunda yerini zamanla dat’a bıraktı. Günümüzde ise bunların yerini mini disc ve daha sonra mp3 player’lar aldı.


Şamanik Bir Yolculuk


Diğer türlerden farklı olarak oldukça uzun süren 8-10 dakikalık goatrance parçaları belirgin bir öyküye; giriş, gelişme ve sonuç şeklinde ilerleyen bir yapıya sahip. Dolayısıyla art arda dizilen ve iç içe geçen bu müzik-öyküler bütün olarak bir yolculuğu andırıyor. Bu da goatrance dinlemeyi başlı başına bir deneyim haline getiriyor ve türün dj’lerine de şamanik bir özellik kazandırıyor. Dinlenecek değil de tecrübe edilecek bir müzik olarak görebileceğimiz goatrance, Goa sahilinde yapılan meşhur rave’lerde ortaya çıkmış ve gelişmiş bir tür. Geceyarısı başlayıp günlerce süren partiler bu müziğin içeriğini oluşturuyor denebilir. Elektronik dans müziğinin geliştiği diğer bölgelerin aksine Goa’da ecstacy’den çok LSD tercih edilmesi de bu müziği farklı bir yöne sokmuş ve doğanın içinde toplu halde yaşanan psikedelik bir deneyimin aracı haline getirmiş. Goa partilerinde farklı uluslardan gelen insanlar, bir kabile ruhuyla birleşiyor ve ortak bir yolculuğun parçası haline geliyorlar. Diğer ülkelerdeki ticari rave’lerin aksine bu partilerde çoğu gezginlerden oluşan topluluklar şık ve parlak değil. Aksine çamurlu, dökük ama son derece renkli. Goatrance partileri okyanusun ve muson ormanlarının kıyısındaki gençlerin, teknolojinin cızırtılarıyla açılan bir yolda ilerlediği kolektif bir meditasyon, bir pagan ritüeli. Goatrance etrafında oluşan parti kültürü görsel anlamda da oldukça zengin. ‘Freak’ olarak da adlandırılan üçüncü jenerasyon tech-hippie’lerin organize ettiği bu partilerde Hint, Maori, Aborijin ve Kızılderili kültürleri, rave’lerin fosforlu ve plastik imgeleriyle birleşiyor.


Fotoğraf: www.goagil.com

Dünya Psikedelik Forumu

1938’de LSD’yi ilk kez sentezleyen Dr. Albert Hofmann’ın 100. doğumgünü nedeniyle 2006 yılında İsviçre'nin Basel kentinde ‘LSD – Problem Child and Wonder Drug’ başlıklı bir sempozyum düzenlenmişti. Böylelikle psikedelik yaşam kültürü, çeşitli konu başlıklarıyla 1960’lardan bu yana ilk kez toplumsal alanda değerlendirme ve tartışmaya açılmış ve resmi olarak gündeme gelmiş oldu. Yasadışı olmaya mahkûm edilen bir dünyanın kamusal alanda ele alınması son derece önemliydi. Aralarında Dr. Hofmann ve Goa Gil’in de bulunduğu 200 konuşmacının katıldığı, toplam 37 ülkenin temsil edildiği sempozyumda önemli bir bilgi ve fikir alışverişi yaşandı. LSD sempozyumunu düzenleyen ekip şimdi de Dünya Psikedelik Forumu’nu gerçekleştiriyor.

Bu ilk forumun alt başlığı: Conciousness Change - A Challenge of the 21st Century. Forum kapsamında antropolog, sosyolog, psikolog, tarihçi, gazeteci, yazar, hukukçu, farmakolog, etnobotanist, şifacı, şaman, müzisyen ve sanatçılar ‘psikedelik’ konusunu farklı açılardan ele alıyorlar.

Albert Hofmann forumun amacını anlattığı makalesinde doğaya yabancılaşmanın ve yaradılışın bir parçası olma deneyiminden uzak kalmanın içinde yaşadığımız maddiyata dayanan dünyanın en büyük trajedisi olduğunu söylüyor. Albert Hofmann ekolojik çöküş ve iklim krizini de insanoğlunun doğadan ve kendi varlığından kopuk olmasına bağlıyor ve psikedelik deneyimlerin insanlara doğayla bir ve bağlı olduklarına dair farkındalık getirebileceğini belirtiyor. (www.psychedelik.info)



Yozlaşmanın Kaçınılmazlığı


Müzikal ve kültürel anlamda bir füzyon olarak ortaya çıkan goatrance hadisesi, dünya üzerinde güzel ve farklı renklerden biri. Fakat tüm renkler gibi Goa da belirli ölçüde bir yozlaşmadan payını aldı. Öncelikle meşhur Goa partileri turistik bir havaya büründü. Turizm acentelerinin broşürlerine kadar girdi ve bir parti turizmi yaşanmaya başladı. Bu durum ister istemez partilerin niteliğini değiştirirken iş Japon turistlerin psy-head’leri fotoğraflamasına kadar geldi. Avustralya, Tayland, İsrail gibi ülkelerde benzerleri gerçekleştirilen Goa partileri Avrupa’da da yapılmaya başladı. Büyük kulüpler goatrance çalınan, duvarları Hint tanrılarının resimleriyle süslü, tütsü kokulu goa-room’lar için giriş parası alır oldular. Kimileri goatrance’in underground özelliğini yitirmesinin 1996 yılbaşında Paul Oakenfold’un BBC Radio 1- Essential Mix programında Full Moon Party adlı goa setini çalmasına bağladılar. Oakenfold bu setin ardından kendi label’ı Perfecto’nun altında Perfecto Fluoro adlı bir alt label kurdu ve goatrance prodüksiyonları yayınlamaya başladı.


Bu süreç içinde goatrance Goa’daki yerli halkın günlük yaşamının bir parçası haline geldi. Artık partiler sırasında Hintli kadınlar yani Chai Mama’lar ve çocukları yiyecek, su satıyorlardı. Gizli partilerin yerini bulmak için, kap kacağı toplayıp yola koyulmuş teyzelerin peşine düşmek yeterliydi Beş yaşından beri su sattığı partilerde trance dinleyerek büyüyen acayip bir jenerasyon ortaya çıktı. Goa’da 60’lardan beri süren alt-kültürel şölen aynı zamanda yerli halk açısından kültürel bir işgal oldu ve günlük yaşamda ekonomik zincirin de bir parçası haline geldi. Bununla beraber polisin aldığı rüşvet ve mafya faktörleriyle beraber Hindistan’da parti düzenlemek Londra’da parti yapmaktan pahalıya çıkmaya başladı.


Cennet, Cehennem ve Araf


90’ların ortasında İsrailli gençler mecburi askerlik görevi sonrasında Goa’ya akın ediyorlardı. Bu gençler Goa dönüşünde psikolojik durumları açısından askeri hizmet vermeye artık müsait olmadıklarından İsrail hükümeti’nin baskısıyla Hindistan hükümeti partileri yasaklamaya ve sınırlamaya başladı. 1999 yılında Anjuna Plajı’nda gerçekleştirilecek 10 günlük milenyum partisinin yasaklanması yaklaşık 25.000 ‘freak’ için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Hükümet ve yerel yönetimler zaten ekonomik açıdan bu çulsuz parasız topluluğun turizm açısından pek fayda getirmediğinden şikâyetçiydi. Fakat bu resmi yasaklar o kadar resmi bir şekilde gündelik yaşama uygulanamadı. İsrail hükümeti çareyi Goa’dan dönen ruhsal dengesi bozulmuş gençler için birtakım özel bakımevleri açmakta aradı. Savaşın yarattığı çöküntü ve bunun tam karşıtı bir eğlence yaşamı arasında uyarıcı maddelerin de etkisiyle psikolojik rahatsızlıklar yaşayan gençler buralarda tedavi altına alınmaya başladı.


Psytrance ve Alttürleri


Müzikal anlamda goatrance ortaya çıkışından bu yana belirgin bir evrim geçirdi ve kendi içinde birçok alttürler ortaya çıkardı. Zamanla bu alttürler ‘Psytrance’ ana başlığı altında toplanır oldu. İsrail’de akım gitgide yayılıp güçlenirken prodüksiyonların büyük bir kısmı İsrailli müzisyenler tarafından yapılmaya başladı. 2000’lerde psytrance genel başlığı, enerjik ve eğlenceye dayalı ‘full-on’ (Psysex, Serious Isness, Xerox & Illumination), goatrance’e göre çok daha sert ve hızlı bir ritm ve karanlık imgelerle dolu olan ‘dark psytrance’ (Kindzaza, Cosmo, Highko), minimal techno etkileri taşıyan, daha yavaş ve kolay dinlenilebilir ‘progressive psytrance’ (Atmos, Aerospace, Gaudium), tekinsiz bir atmosfere sahip ve deneysel ögelere yer veren Finlandiya kökenli ‘suomi’ (suomisoundi) (Texas Faggott, Haltya, Kiwa) ve ambient electronica ile psikedelik ögelerin biraraya geldigi ‘psybient’ (Shpongle, Bluetech, Schulman) gibi birtakım alttürleri de ifadiyordu. Bu alttürlerin gitgide yayılıp ön plana çıkmasıyla beraber, hepsinin çıkış noktası olan goatrance de hâlâ üretilmesine ve dinlenmesine rağmen nispeten geri planda kaldı ve kimileri tarafından özlenen bir klasik konumu edindi.


G.O.A. partisi, Sandras Dağı-Muğla, Haziran 2006.



Türkiye’de Goa/Psytrance


Anadolu’da ilk trans-dans deneyimi muhtemelen M.Ö. 6500 civarında Çatalhöyük’te yaşanmıştı. Çatakhöyük’teki ‘turna dansçıları’ kanatlı kostümleriyle gün ışıyana kadar dansettikleri bir tören gerçekleştiriyorlardı. Turna dansçılarından, Mevlevi sema geleneğine, Alevi semahlarından müzikle şifa uygulamalarına uzanan geçmişi ile bu topraklar zaten binlerce yıldır şamanik ve dinsel kökenli birtakım müzik ve dans kültürlerinin dönen ve zıplayan adımlarıyla titreşiyordu. 60’larda yaşanan önemli bir psikedelik rock deneyimi ve 90’lardan itibaren iyice kuvvetlenen elektronik müzik kültür ve yaşantısı düşünülürse Türkiye’nin psytrance deneyimine çok da yabancı olmadığı söylenebilir.


Türkiye’nin öncü goatrance dj’lerinden Kodomo’nun 2006 yılı Trancers Guide to The Galaxy’de yayınlanan makalesinde anlattığı üzere Türkiye’de goatrance 90’ların ortasında birtakım ev partileriyle başlamıştı. 2001 yılında gerçekleştirilen LOVE adlı açıkhava partisi önemli bir sıçrama noktasıydı ve sonraki yılların açıkhava partilerinin zihniyet ve alışkanlıkları açısından belirleyici oldu. Aynı yıllarda Ankara’da Saklıkent adlı bir kulüp canlı performans yapan yabancı sanatçılar ve dj’ler getirerek yılda birkaç kez goatrance partileri düzenlemeye başladı ve zamanla Intelligent Monkey gibi başka ekipler de İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde benzeri partiler yapar oldular. Habehabe Tribe adlı kabile ise ‘free’ parti geleneğini sürdüren yegâne kabile olarak dağ, bayır, orman ve sahillerde eski Goa partilerinin sıcaklığını taşıyan buluşmalar gerçekleştiriyordu.


2006 yılında tam güneş tutulması nedeniyle İsrail kökenli İndigo Kids ekibinin Antalya-Manavgat’ta gerçekleştirdiği Soulclipse adlı büyük buluşma tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu. 200 sanatçı ve 12.000 katılımcıyla Soulclipse sırasında tutulmanın ardından Türkiye’de goa/psytrance açısından âmiyane tabirle yeni bir güneş doğdu denebilir. Bu büyük olayın ardından partilerin sayısı ve sıklığı da gitgide arttı. Hatta İstanbul’da Beyoğlu’nun arka sokaklarında birkaç yüz kişilik sokak partileri düzenlendiği bile oldu. Bu süreçte Türkiye’de yaşayan ‘freak’ler müzik, dekorasyon ve lojistik yeteneklerini geliştirme fırsatı buldular. Habehabe’nin yanısıra Outpsy gibi kabile ve ekipler biraraya gelerek ortak çabayla açıkhava partileri düzenlemeye devam ettiler. Bugün bu kabilelerin tam olarak kimlerden oluştuğu ise tam olarak belli değil ve çoğu içiçe geçmiş durumda.


Soulclipse’in ardından Psytrance hem açıkhava ‘free’ partilerle, hem de şehirde yapılan nispeten ticari etkinliklerle gitgide daha geniş bir kitleye hitap etmeye başladı. Fakat bu olumlu gelişmelerin yanısıra, bütün toplulukların barış ve huzur içinde yaşayıp gittiklerini söylemek de ne yazık ki mümkün değil. Türkiye’deki psytrance camiasının genel mizacına bakıldığında ise ateş başı sohbetlerini seven, nispeten ‘piknikçi’ bir topluluk olduğu söylenebilir.


Bugün Türkiye’de psytrance ortamında Kodomo, Zen-G, Mute, ve Tao-Sen gibi öncülerin yanına birçok yeni dj eklenmiş durumda ve bu sayı günden güne artıyor. Fantasma, Moonchild, Virtualien, Sona, Chillom, Dhjan gibi dj’lerin yanısıra Lucid Picnic, Mindsphere, Travma gibi parçaları yurtdışında yayınlanan prodüktörler de ortamın belkemiğini oluşturuyorlar. Sonuç olarak Türkiye’de psytrance camiası sürekli bir değişim, gelişim ve yenilenme içinde.



Slylvania, 21-14 Nisan 2007, Gökova-Marmaris


Psytrance’in Bugünü: Küresel Bir Aile


Bugün artık dünyanın dört bir yanında sürekli olarak psytrance partileri düzenleniyor. Bu partilerin neredeyse tümünü uluslararası bir platform olan www.goabase.com adresinden takip etmek mümkün. Çoğunlukla her ülkede küçük bir çekirdekten başlayıp giderek büyüyen psytrance camiası küresel bir aile niteliği taşıyor. Her ülkede bir ya da birkaç kabile halinde varolan topluluklar genellikle uluslararası anlamda da sürekli iletişim halinde. Her ülkenin genelde bir temel ve belki birkaç da alternatif web forumu vardır. Bu forumlar kendi dillerinde olsa da muhakkak yabancı ziyaretçiler için İngilizce bir ‘global talk’ yani küresel sohbet alanı ayrılmıştır. Bu da bir ülkeye gitmeden önce o ülkenin kabilesiyle internet üzerinden bağlantıya geçerek legal ya da illegal partilerden haberdar olabileceğiniz, bir anlamda ülkenin psytrance ortamına dair rehberlik alabileceğiniz anlamına geliyor. Kimi zaman bu şekilde kalacak yer bulmak ve ağırlanmak da ihtimal dahilinde. Bunun yanısıra kabileler arası ortak çalışmaların sonucunda her yıl tek sayı olarak çıkarılan Trancers Guide to the Galaxy adlı dergi sayesinde her ülkedeki psytrance ortamları ve partiler hakkında bilgi edinmek de mümkün. (www.trancersguide.com)


Partiler ve Festivaller: Açıkhava Esastır


Psy-goa partileri esas itibariyle açıkhavada gerçekleştirilir. Akımın takipçileri ağırlıklı olarak doğada olmayı tercih ederler. Aslında bu partiler rave kültürünün bir nevi kampçılıkla birleşmesi anlamına gelir. Deniz, nehir, göl gibi su kaynaklarına yakın, şehirden ve ‘insanlardan’ uzak olması tercih sebebidir. Bununla birlikte şehir merkezlerinde de düzenli olarak birtakım kulüp ve hangarlarda psy partiler düzenlenir. Fakat bunlar çoğunlukla esas ‘açık hava’ deneyimini anıştırma ve kabileleri biraraya getirip psy-goa müzik eşliğinde bir ortak eğlence amacı güderler. Dolayısıyla asıl deneyimin yerini tutmaları mümkün değildir. Zira goa-psytrance müzik, açıkhavada dinlenmek üzere tasarlanmıştır ve sesler ancak açıkhavada güçlü bir ses sistemiyle arzu edildiği şekilde duyulabilir. Seslerin yanısıra, normalde doğanın içinde deneyimlenen duyguların karanlık dört duvar arasında yaşanması da mümkün değildir.


‘Free’ Parti


Şehir ve doğa ayrımının yanısıra ücret zihniyeti ve kalabalığın boyutu da partiler açısından belirleyici etkenler. Ücret zihniyeti açısından bunları ‘free’ partiler ve diğerleri olarak ayrımak mümkün. Free parti denen hadise büyük çoğunlukla ücretsiz olmakla beraber ‘beleş parti’ demek değildir. Free partiler kâr amacı gütmeyen organizasyonlar tarafından, çoğunlukla illegal olarak, yani resmi izinler alınmaksızın gerçekleştirilir. Ses ve ışık sistemleri, organizasyon, müzik, dekor, taşıma, ulaşım ve yapılacak her türlü iş gönüllülük esasında gerçekleştirilir. Yiyecek ve içecekler mekâna taşındıkları yol masrafını karşılayacak ücretlerle satılır. Organizatörler zarar etmeyi göze almış gönüllülerden oluşur ve çoğunlukla da zarar ederler. Bununla beraber, elde edilen manevi kâr hiçbir zaman maddi zararlarla kıyaslanamaz. Organizasyonun boyutuna, gerçekleştirildiği mekâna, taşıma, ulaşım vb masraflarına bağlı olarak katılımcılardan para toplanması partinin ‘free’ olma özelliğini değiştirmez. Bu tarz buluşmalar 30-40 kişiyle gerçekleşebildiği gibi katılımcı sayısı zaman zaman birkaç yüzü bulabilir. Partilerin süresi ise genellikle 2-3 gündür. Daha fazla sürdürülmesi civar halkın merak ve tepkisini toplayacağı gibi, partinin polis ya da jandarma müdahalesiyle sonuçlanmasına sebep olabilir. Bu gibi sebepler aynı partinin her gün yer değiştirmesine de yolaçabilir.


Festival: Kabilelerin Buluşması


Partilerin boyutu genişleyip katılımcıların sayısı çoğaldıkça bu buluşmaları belli izinler alınmaksızın gerçekleştirmek imkânsız hale gelir. Bu nedenle büyük çaplı partiler ancak resmi izinler alınıp ticari yatırım ve ciddi bir organizasyon çerçevesinde yapılabilir. Festivaller çapına göre 2000 ila 10-15 bin kişilik bir kitleyi biraraya toplayabilir. Bununla beraber çok büyük uluslararası organizasyonlarda bu sayı daha da artabilir. Bu anlamda 30.000 kişilik katılımla 2007 yılı Boom festivali şu anda rekoru elinde tutuyor.


Psytrance festivalleri artık alınan izinler sayesinde daha uzun sürdürülebiliyor. Zaten böyle bir kalabalığı şehir dışında yaşatacak altyapıyı sağlamak için yapılan masraf, emek, ve binlerce insanın farklı ülkelerden kalıp geldiği düşünülürse, hem katılımcılar hem de organizatörler açısından bunun maddi manevi karşılığının alınabilmesi için en azından 4-5 gün, çoğunlukla da bir haftadan uzun sürmesinin doğal olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Zaten çoğunlukla büyük bir festival biter bitmez hemen ardından aynı ekibin gerçekleştirdiği birkaç günlük bir ‘after-party’ başlıyor. Bu sırada farklı organizasyonlar da aynı ülkede birtakım irili ufaklı partiler düzenleyerek, festival için zaten uçak parası ödenmiş yabancı sanatçıları makûl fiyatlarla ağırlama şansını değerlendiriyorlar. Bu sırada çoğu gezgin veya tatilde olan ‘psy-head’ ya da freak’ler hem yeni bir ülkeyi gezip dolaşarak tatil yapmış, hem de partilerden nasiplerini almış oluyorlar.


Bugün Portekiz’de Boom, Almanya’da Full Moon, İtalya’da Sonica, Fransa’da Hadra, Brezilya’da Universo Parallelo, Macaristan’da Ozora, Avustralya’da Rainbow Serpent, İngiltere’de Antiworld ve Glade düzenli olarak gerçekleştirilen, bir anlamda gelenekselleşmiş festivaller arasında sayılabilir. Festivallerden bahsederken her yıl dünyanın dört bir yanında aynı anda gerçekleştirilen Earthdance etkinliğinden sözetmemek olmaz. Earthdance 1997 yılından beri düzenleniyor. Bu etkinlik kapsamında dünyanın dört bir yanında insanlar aynı anda barış için, yaşanabilir bir dünya için dansediyorlar. Her parti toplu bir küresel barış meditasyonu ile başlatılıyor. Elektronik müzik ortamından çıkan Earthdance içinde bugün artık caz, hip-hop folk ve reggae gibi türlere de yer veriliyor. (www.earthdance.org)


Festival Alanı


Psy-trance festivalleri müzik çalınıp dansedilen kalabalık bir kamp olmanın ötesinde birtakım özellikler taşıyor. Genellikle festivallerde en azından bir ya da iki ana sahne ve daha yumuşak, dinlendirici müziklerin çalındığı bir ‘chill-out’ bölümü yeralıyor. Ayrıca çeşitli yemek dükkânlarının yanısıra, kamp malzemesinden el işi takı, kıyafet ve aksesuarlara ‘freak’lerin gözüne ve yaşam tarzına hitabedecek türlü eşyaların satıldığı bir nevi pazar kuruluyor. Festivallerin olmazsa olmaz unsurlarından biri de ‘healing area’, yani şifa alanı. Festivallerde özel olarak ayrılmış bir şifa alanı olmasa bile masaj, reiki vb şifa uygulamalarının gerçekleştirildiği biryer muhakkak bulunuyor.


Rhythms of Peace festivali, Fas, Ağustos 2006.

Fotoğraf: Can Uğurcan©

Dört Ana Mekân


Bir festivalin belkemiğini oluşturan dört mekânı saymak gerekirse çadır alanı, ana sahne, chill-out ve chai-shop’tan sözedilebilir. Gene Hindistan’da Goa’da yapılan partilerde oluşmuş bir fenomen olan chai-shop, esas itibariyle üzerine geniş gölgelik çekilmiş ve insanların yayılması için birtakım kilim ve örtüler serilmiş bir alandır ve festivalin sosyal anlamda belkemiğini oluşturur. Bu alan genellikle hem chill-out alanına hem de ana sahnelere yakın şekilde konumlandırılır. Müzik sesine belli bir mesafede olduğundan hem ana sahnede olan biteni izleyip dinleyebileceğiniz, hem de yayılıp dinlenebileceğiniz, birşeyler atıştırıp çay, kahve ya da meyve suyunuzu içerek insanlarla sohbet edebileceğiniz bir mekândır. Her chai-shop’un menüsünde vazgeçilmez unsurlar ‘chai’ yani sütlü, baharatlı Hint çayı ve ‘chocolate balls’ adı verilen, tadı bizdeki mozaik pastayı andıran, hindistan cevizi rendesinde yuvarlanmış kakaolu toplardır. Meyve salatası, müsli, omlet gibi kahvaltılık ve atıştırmalıklar da chai-shop menüsünde yeralır.

Bütün bunların yanısıra organizasyonun çapına göre kimi festivallerde atölye ve sanatsal çalışmalar için özel alanlar, çocuklu ailelerin dansederken çocuklarını bakıcı abla ve abilere emanet edebilecekleri çocuk alanları bulunabiliyor. 2007’de 10. yılını dolduran Boom festivali, festival boyunca bölgesel yayın yapan bir radyo ve hergün çıkan ‘Daily Dragon’ adlı gazeteyle bu sınırların daha da esnetilebileceğinin kanıtı oldu.


Tshitraka festivali, Almanya, Ağustos 2006

Fotoğraf: Joern Meisterjahn©

Dekor Sanatı


Psytrance parti ve festivallerini diğer elektronik müzik partilerinden ayıran önemli faktörlerden biri de dekordur denilebilir. Çünkü dekor da en az müzik, ses sistemi ya da ışık kadar önceliklidir. Psy partiler diğer partilere göre dekorasyon açısından çok daha zengin, malzeme ve ele alınış biçimi açısından da son derece farklıdır. Psytrance festivallerinde konstrüksiyon ağaç, bambu, saz, taş, doğal ipler ve elde boyanmış kumaşlarla yapılır, yahut bu tarz organik malzemelerle süslenir. Ortalıkta belki birkaç şemsiye ve buzdolabı dışında firma logoları görülmez. Yer gösteren levhalar dahi bir insan tarafından elde boyanıp resimlenmiştir. Genel yapı belirgin bir insan dokunuşu taşır. Etrafta dolaşırken bir kızılderili çadırına girdiğinizde tahta heykelcik, boncuk, çiçek ve meyvelerle süslenmiş bir sunakla karşılaşabilirsiniz. Bu sunak muhtemelen birkaç ay önceden festival alanına yerleşmiş gönüllüler ya da festivale katılan bir dinleyici tarafından yapılmış olabilir. Hatta dilerseniz siz de yapabilirsiniz.


Sahne ve çevre düzenlemesinde çoğunlukla fosforlu renkte ipler, likra gibi esnek kumaşlar ve fosforlu boya kullanılır. Bu birkaç basit malzemeyle üç boyutlu olarak gerçekleştirilen dekorlar üzerine blacklight yansıtıldığında ve çeşitli lazer efektleriyle birarada kullanıldığında büyüleyici bir atmosfer oluştururlar. Yine fosforlu boyayla kumaşlara çoğunlukla fraktal desenler içeren resimler yapılır.‘Backdrop’ ya da bayrak adı verilen bu resimler de dekorun önemli bir parçasıdır.


Bununla beraber türlü ışık ve ateş gösterileri ya da jonglörlük ve çeşitli oyun ve cambazlıklar yapan katılımcılar da ortama bambaşka bir canlılık katarlar. Dekorun ayrılmaz unsuru zaten önce doğa, sonra katılımcıların kendisidir. İlginç ve rengârenk özel kostümler giyen kişiler olduğu kadar, katılımcıların çoğunun doğal parti halleri de yeterince renkli ve enteresandır.

Bir festival gerçekleştirilirken nasıl chill-out alanını o konuda uzmanlaşmış bir grup insan yürütüyorsa dekorasyonu da sadece bu konuyla uğraşan özel ekipler gerçekleştirir ve bir festivalin ‘line-up’ında dekor takımları da en az canlı performans yapan müzisyenler ya da dj’ler kadar önem taşır.


Bunun yanısıra çadır alanı da katılımcıların kendileri tarafından dekore edilir. Çoğu çadır desenli kumaş ve backdrop’larla süslenir. Çeşitli ülke ve kabile bayrakları çadır sahibinin kimliği hakkında ipucu verir. Fosforlu boyalarla çadırlara çizilen resimler, sahibinin gece karanlıkta çadırını kolayca bulmasına olanak tanır. Etrafına dizili taşları, süslemeleri, incik boncuk rüzgârlıkları, gölgelikleri masa ve şezlonglarıyla kimi çadır ve karavanları gördüğünüzde birkaç aydır orada yaşadıklarını ya da yerleşmeye geldiklerini düşünebilirsiniz. Oysa aynı yuva belki bir hafta sonra başka bir ülkede, başka bir festivalde kurulacaktır.


Antaris festivali, Almanya, Temmuz 2006.

Fotoğraf: Joern Meisterjahn©

Sürprizler ve Risk Unsuru


Psytrance partileri çoğunlukla büyük organizasyonlar ve şirketler tarafından düzenlenmez. Kimi festivallerin organizasyon ekipleri yıllar içinde deneyimlerini katlayarak kusursuza yakın partiler gerçekleştirebiliyorlarsa da ufak tefek maceraperest toplulukların yaptıkları partilerde zaman zaman beklenmedik sonuçlar ortaya çıkabilir. İnternet üzerinden gayet fiyakalı bir web sitesiyle tanıtımı yapılan ve oldukça meşhur sanatçıların yeraldığı bir festivale gittiğinizde sözü edilen servis otobüslerinin orada olmadığına, beklenmedik bir fırtına üzerine tuvaletlerin kapılarının uçtuğuna, ya da çölde yapılan bir festivalde şişelenmiş içme suyundan başka yıkanacak dökünecek suyun olmadığına şahit olabilirsiniz. Hatta kimi zaman line-up’ta yazılı olan sanatçıların yarısı festivale gelmemiş bile olabilir. Gene de bütün bunlar bu şartlar altında hayatınızın en güzel parti deneyimini yaşamayacağınız anlamına gelmez. Ya da gerekli izinler alınmadığı için festival ikinci gün polis baskınıyla kapatılabilir ve hayatınızın kâbusunu yaşayabilirsiniz. Yani psytrance demek biraz da risk ve şans demektir. En bilinen firmalardan çıkan goa/psy albümlerin kapaklarında bile çok ararsanız bir imlâ ya da harf hatası bulabilirsiniz. Bu dünya, kafası karışık profesyonellerin ve iyi niyetli ama deneyimsiz amatörlerin yürüttüğü bir dünyadır. Bir de art niyetli çakalların. Ne yazık ki şans unsuru size, risk unsuru ise organizatörlerin deneyimsiz ya da sorumsuz ve/ya art niyetli kişiler olup olmadıklarına bağlıdır. Her durumda olumlu/olumsuz hava şartlarında ulaşım için uzun saatler beklemek ya da yürümek göze alınmalı, kıyafet, yiyecek içecek tedariki planlı bir şekilde yapılmalıdır. Freak, ‘survival’ yani hayatta kalma yetenekleri gelişmiş ya da gelişmekte olan bir insandır. Önemli olanın varılacak yer değil yolculuğun kendisi olduğunu unutmamak esastır. Aksi takdirde kendinizi parasını verip karşılığını bekleyen bir müşteri gibi şikâyet ederken bulabilir, kendi vaktinizi de keyfinizi de zehir edersiniz. Eğer servis otobüsü gelmediyse etrafınızdakilerle tanışın, jonglörlük malzemeleri vb parti oyuncaklarınızı çıkarıp pratik yapın, açıp kitabınızı okuyun ya da kulaklığınızı takıp müzik dinleyin ve güneşe bakın.


Sadece Müzik Dans ve Eğlence Mi?


Psytrance buluşmalarına gelen kitlenin büyük çoğunluğunu elbette bu müzik ve kültürün takipçileri oluşturuyor. Ancak katılımcıların sadece bu takipçilerden oluştuğunu düşünmek yanılgı olur. Çünkü psytrance dinlemeseler de bu rengârenk, özgür ve sıcak ortamı paylaşmak için festivalleri takip eden onbinlerce insan var. Neticede goa/psy fenomeni, özünü ve niyetlerini 68 kuşağından devralmış bir olgu. Her ne kadar 68 kuşağı gibi aktif bir politik duruş içinde olmasa da yaşama dair aynı kaygıları taşıyor ve barışçıl, âdil, özgür ve çevreye duyarlı, gezegen ile uyum içinde bir yaşam idealinin peşinde. Bu yeni jenerasyon hippie’lerin atalarından ayrıldıkları temel nokta belki de dünyanın birlikten kuvvet doğarak değiştirilebileceğine dair o kuvvetli inanca sahip olmamaları. Yaptıkları şey ise dünyayı bulundukları yerde ve bulundukları zaman içinde bir süreliğine de olsa değiştirmek. Elbette büyük organizasyonlar da belli bir yatırım ve kâr ekonomisinin içinde yeralıyor ve bunun aksini düşünmek saflık olur. Fakat bir süre için kurulan bu köylerde sürdürülen ortam aslında alternatif bir yaşam fikri üzerinde temelleniyor. Bugün birçok festivalde ekolojik ve sürdürülebilir yaşam, müzik, sinema, plastik sanatlar, kişisel gelişim (yoga, tai-chi, meditasyon) ve şifa uygulamaları üzerine atölye ve sunumlar gerçekleştiriliyor. Festivallerin ekolojik ve sürdürülebilir yöntemlerle gerçekleştirilebilmesi için çalışmalar yürütülüyor ve birçok festivalde bunun uygulamaları yapılıyor. Dolayısıyla dünyanın dört bir yanından insanların katıldığı bu kitlesel deneyimler başka bir dünyayı ‘birkaç günlüğüne’ mümkün kılıyor. Birkaç günlüğüne hayalleri gerçek kılmanın bu savaş, açlık ve felaket ve acıyla dolu dünyada ne kadar anlamlı olduğu elbette tartışılır. Hatta bunca acı yaşanırken nasıl eğlenildiği, neyin kutlandığı haklı olarak sorgulanabilir. Gene de dünyanın bir başka açıdan ele alındığında nasıl ‘olabileceği’nin bir örneğini görmenin önemli bir deneyim olduğu yadsınamaz. Ve bu hayallerle, bu adını bilmedikleri şeyin peşine düşen insanlar, elbette yaşadıkları deneyimi paylaşan, bu keyfi tadan kişiler çoğaldığı takdirde belki de bir gün dünyanın değişebileceği umudunu dile getirmeseler bile, içlerinde taşırlar.


Sona Ertekin




KAYNAKLAR:

Arun Saldanha; “Music Tourism and Factions of Bodies in Goa”. Tourist Studies. Cilt:2 Sayı:1, 2002. (s.43-62)

Fred Cole ve Michael Hannan; “Goa Trance: A Psykotropic Trip Through Tribedelic Transcapes” Avustralya Southern Cross Üniversitesi Web Sitesi.

www.scu.edu.au

Kodomo; “Sprouts of Trance in Turkey” Trancers Guide to the Galaxy. 2006.

Simon Reynolds; Generation Ecstasy: Into The World of Techno and Rave Culture. New York: Routledge, 1999.

Sona ve Pelerinlikedi; “Souls of The Ancient: Turkey” Trancers Guide to the Galaxy. 2007.

Sona Ertekin; “Goatrance” Açık Radyo Online, 7 Temmuz 2002

www.acikradyo.com.tr

Ulf Poschardt; Dj Culture. London: Quartet Books, 1998.


ÖNEMLİ NOT: Metnin tamamını ya da bir kısmını internet üzerinde dostlarınızla paylaşacaksanız lütfen kaynak belirtiniz.
(sona ertekin - http://www.psyshine.blogspot.com )

Basılı ortamda veya ticari amaçlarla metnin tamamının ya da bir kısmının kullanılması kesinlikle yasaktır. Sona Ertekin ©2007, Tüm Hakları Saklıdır.

Joern Meisterjahn ve Can Uğurcan'a ait fotoğrafların herhangi amaçla izinsiz kullanılması ve çoğaltılması kesinlikle yasaktır. Tüm Hakları Saklıdır.